Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

4 Nisan 2012 Çarşamba



SEN YİNE DE VAZGEÇME
Yunuslar oynuyor Boğaz’da
Bahar kaplamış her yeri
Karanlıkta kalma artık
Güneş kamaştırsa da gözlerini önce
Çık da bir bak.
Her yerin bağlı, ağrılı olsa da
İnancın tükenip bitmiş,
Yüreğin delik deşik,
Unutulmuş yalanlarda
Uykuya yatmış olsa da
Çık yine de sen.
Tut ilk uzanan eli,
Bıraksa da vazgeçme.
Belki bir adım kadar yakın
Belki bir ömür kadar uzak
Sen yine de vazgeçme.
                               4 Nisan 2012

29 Mart 2012 Perşembe

KORKUYORUM


Beni çok sevmenden,
Mutlu etmeye çalışmandan,
Sıranı yine bir başkasına vermenden,
Sürekli koşup beklemenden…

Korkuyorum,
Seni çok sevmekten,
Esareti özgürlük sanmaktan,
Mutlu olasın diye razı olmaktan,
Sağır haykırmalara…

Korkuyorum,
Ağırlığınca düşmemekten,
Acıyı huzur sanmaktan,
Vazgeçmekten, onca yakınken.

Aslı parmaklarımız acırken
Dipsiz bir uçurumun kenarında,
Birbirimizin gözlerinde
Uykuya dalmaktan.

Korkuyorum düşlerimden,
İçimden akanlardan,
Açılan kanatlarımdan,
Ya seni kaybedersem diye.

Korkuyorum senden, benden.
Sürtünür, itişir,
Yaklaşıp uzaklaşır da,
Ya biz olamazsak diye.

Korkuyorum bizden,
İçinde yok olmak yerine,
Yorulup vaz geçmekten,
Vardık sanıp durmaktan.

Dünden geleni eski sanıp
Yeniye katmamaktan,
Devam ediyoruz sanıp tekrar etmekten,
Teslim olduğumuzu fark etmemekten.

İçimde hırçın bir kuş,
Tüyleri yolunmuş,
Gülmeyi unutmuş,
Her kahkaha canını acıtır olmuş.

Yolunu kaybetmiş,
Her şeyi hatırlar olmuş,
Tam da unutmayı başarmışken,
Zincirleri şakırdamış.

Korkuyu çağırmış,
Dağlarca yığmış,
Yeterince bakarsa gözlerine,
Tüketirmiş belki de…

                        30 Mart 2012








KEHRİBAR HAPSİ


Zaman beklemene yırtılırsa,
Işık donukluğuna kamaşırsa
Haz, acıya denkleşirse,
Esaretin, özgürlüğüne sızarsa,
Özlemin, kaçışına yetişirse,
Kahkahalar boylu boyunca haykırırsa,
Gözyaşları çeliğin tavına erişirse,
Razı olur musun artık hepsine?
Sonsuzluğun yetersizliğine,
Bir başka kehribar hapsine.
                            30 Mart 2012

25 Mart 2012 Pazar

HÜZÜN, KORKUNUN BİR YÜZÜ OLABİLİR Mİ?

Mezarlıktan geçerken ıslık çalmak gibi olabilir mi? Korkunca gülmek gibi hüzne sığınır mı, insan? Yaşadığım ülke, korkular için verimli topraklar sunuyor. Her köşede birden fırlayıp böh demeye meraklılar var sanki. İnce ince öldürmektense korkutmak evladır diye zevkini çıkaranlar var sanki. Korkuyu tasma yapıp herkesi köle yapmaya meraklılar da çok.
O kadar yenilgi var ki korku karşısında, sanki hüzün kaçınılmaz. Hüzün sanki bu topraklara en hakim duygu. Belki de isyandan alakoyan da bu. Kan dökülmesini, şiddeti engelleyen de, bu hüzün sanki. Tam çemberini kıracakken hüzne , o çok tanıdık, o çok bildik limana sığınan çok gördüm.
Nostalji, eskiye özlem derler. Nostalji bence hüzün ve bildiğimizi bilmediğimiz bir yaşam vaadine duyduğumuz özlem. Onu çocukluğumuzda, geçmişte değil de genlerimizde taşıyoruz. Ve madem özlem duyuyoruz, hüzünden geçelim de o bili-nen/meyen vaade gidelim. Topal karıncanın, onu  hac yolundan döndürmeye çalışanlara verdiği cevabı hatırlayalım da " başaramazsam da yolunda ölürüm" diyelim artık. Yola çıkalım ve buluşalım. Hüznü hep birlikte geçelim...
SAHNE KORKUSU

Kadının ya da kadın tarafının ortaya çıkması zordur. Hele de bu topraklarda, korkunun hüzne dönüştüğü, sonra tüm hücrelere sızdığı topraklarda baharı yaşamak ve çiçek gibi açılabilmek bir hayli zordur. Tüm korkuları zarif çalımlarla ya da dümdüz dikilerek yüzleseniz bile en son ve en derin engelde takılı kalırsınız, utançta.
Utanç garip bir korku, en azından benim için. Ar damarı çatlamış deyimi kullanırlar eskiler, hani dönüşü olmayan nokta anlamında. Sanki bu noktayı geçersem, kurtuluşu olmayan derin bir kuyuda kalakalacakmışım gibi gelirdi hep. Ne zaman utansam, gözlerimden yaşlar aktı, çaresiz ve öfke dolu yaşlar. Utancımı gizleyemedim hiç. Hoş, hiç bir şeyimi pek gizleyemedim ya :)
Sonra utananları izledim. Çoğunda öfke vardı. Utandıkça saldırganlaşıyorlardı. Ya da uzaklaşıyorlardı, küsüyorlardı. Yani onların canlarını yakanı cezalandırıyorlardı. Genellikle bu iki tür davranış hakimdi, gözlemlediklerimde... Bir de gülerek atlatanlar vardı tabii. Gülmek ve ağlamak yakın aslında, ben ağlayarak atlatıyordum. Nedense gülersem ki, gülmeyi çok severim,  dürüst olmayacakmış gibi gelirdi, çünkü utandığımda canım yanıyordu ve öfkeleniyordum. Öfke bende hep ağlama isteğini körükler. Bağıra çağıra ağlama isteği... Nadiren de olsa karşımdakine öfkemi kusabilsem bile bu beni hiç rahatlatmadı, sonrasında oturup böğüre böğüre ağlama isteği duydum hep.
Canım yandığında mizaha sığınmaktan vazgeçeli çok oldu. Acımıyor ki yapamam, o zaman içimde bir küçük kızın canı yanmaya devam ediyor ve  sürekli öfke gözyaşları döküp duruyor. Tabii hıncını da benden çıkarıyor:)
Utanç içimizdeki en derin kaygının kaynağı sanki... Tüm korkuların ötesinde tüm varoluşumuzu yıkabilecekmiş gibi güçlü bir duygu, adeta bir ordu. Yanında reddedilmeyi, yeterince iyi değilsini, sen kim oluyorsunu da getiriyor beraberinde...
Bahar geldi, aşık olmaya başladım. Aşk en güçlü enerji... Bu enerjiyi kullanmaya karar verdim. Ardı ardına korkuları yaşadım, yaraları deştim de gelip utançta kalakaldım. Utanç hem erkek, hem de kadındı. Ar damarımı çatlattım önce itina ile... Bıraktım aksın içinde ne varsa. Sonra çıktım utancın karşısına, karı koca ne gelirse ağızlarına söylesinler diye... Kırmadılar sağolsunlar, saydırdılar da, saydırdılar. Kendi utançlarını benimkine kattılar. Ordu iyice büyüdü. Yıkıldım, yağmalandım. Tutsak alındım, aşağılandım.
Anladım ki utancımın dibinde gücüm yatıyor. O güç sevgi sadece... Sonsuz bir sevgi. En büyük çaresizliğimizde yatıyor en büyük gücümüz. Umarım tüm sevdiklerimin hepsinin ar damarları çatlar, her şey o damardan akıp gider, geriye sonsuz sevgi , dolayısıyla da sonsuz saygı kalır.

16 Mart 2012 Cuma

Kemerli ormanlardaymışım.
Orduları görmemişim de,
Kemerleri bitiren işçileri
Ben öpüp uğurlamışım.

Bir Hintli fettanmışım,
Üstümde sapsarı sarim
Adi bir dansın tutsağıymışım.
Çok mutluymuşum.

Kar yağıyormuş,
Rilke ağıdını yazıyormuş.
O bildik yüzler yakmış ateşi de,
Her dizeyi şiş kebap yapıyormuş.

Kara gömlekler dolmuş,
Asla bıkmazlarmış.
Onlar kilit kilit üstüneyken
Herkes tünelden çıkıyormuş.

Bir Hintli fettanmışım
Üstümde kan kırmızı sarim,
Adi bir dansın tanrıçasıymışım,
Hüznü baştan çıkarıyormuşum.

Kemerli ormanlardaymışım,
Kar yağıyormuş,
Ayaklarım çıplak dans ediyormuşum.
Kınadan totemler her yerimdeymiş.

                                               16 Mart 2012

8 Mart 2012 Perşembe

 BEKLEMEK KADINA DAİR Mİ?

Beklenen geciktiğinde,
Dünyanın tüm kötülükleri,
Polisi, hastanesi,
Zihnine üşüştüğünde…

Şifa dilendiğin soğuk koridorlarda,
Her şeyin bir kelimede düğümlendiği,
Bıçak sırtı bir umuda tutunduğunda,
Ve çaresizlik istilası başladığında…

Gidip de dönemedim,
Sevmiştim aslında,
Şarkıları çalınan tüm kayıplarda,
O yitik, kırık sevdalarda…

Verilmeyen cevaplarda,
Gelmeyen haberlerde,
Tutulmayan sözlerde,
Elin kolun her bağlı kaldığında…

Hatırlarsın kadın olduğunu,
Beklemenin savaşa dair olduğunu.
Ellerinle hazırlayıp uğurladığını,
Beklerken, sunarsın ruhunu.

Beklemek savaşa dairdir.
Savaşı erkekler yapar.
Kadınlar hep bekler.
Belki bir gün sona erer.



                


                                       ( 8 Mart 2012)


Bob Marley'e, o muhteşem ruha ve bekleyeni tanıyan, beklemeyi kolaylaştıran tüm erkeklere, beklemeye teslim olan, teslim olduğu yerden değiştiren, dönüştüren tüm bilge kadınlara teşekkür etmek için yazıldı :)

29 Şubat 2012 Çarşamba

Sanki dün gece başka bir kadının kollarındaymışsın...


Görmüş de, öylesine kalakalmışım.
Kalbimden seni söküp almaya gelmişler.
Direnmişim, çünkü sahipsiz sözler vermişim.
Taşıyamazsın, bırak demişler.

Sanki içimdeki çocuğu öldürmeye gelmişler,
Yoksa hiç büyümezsin, demişler.
Eksik kalmışım, hayli şaşırmışım.
Sanki hepten kaybolmuşum.

Masalları, sihirleri bırak artık, demişler.
Dinleyiciler çoktan gitmişler.
Toplanırken bir bir tüm hikayeler,
Yalnız ve çıplak, üşümüşüm.

Git, yat uyu demişler.
Issız ve karanlık bir sabaha uyanmışım.
Başarabilirsen yeniden başla, demişler.
Büsbütün korkutmuşlar.

1         Mart 2012

28 Şubat 2012 Salı


VAZGEÇEMEM

  1. PERDE
Vazgeçemem, geçersem kendimden geçerim.
İnsan kolunu, bacağını bırakabilir mi?
Ruhunu bölüp, parçalayabilir mi?
Doğrudur, ağır gelir bazen.
Taşıyamaz olur insan.
Her şeyi bırakıp gidesi gelir.
Ancak bir parçasını değil, her şeyi.
Ölüme yürüyüş başlamıştır.
Bir kurban gibi katilini bulmaya gidiştir.
Neyi ararsan o çıkacaktır karşına.
Tutuşup da yanmamak her acıdan beterdir.
İnsanı ancak bir benzeri öldürebilir derler, doğrudur.
Usulca ve özenle koluna girersin,
Ürkek ancak kararlı,
Coşkulu ancak dikkatli yürürsün.
Cinayet mahalline götürürsün onu ve kendini.
Son bir tereddüt vardır katilinin gözlerinde,
Aslında istediğinin bu olduğunu bilse de.
O bıçak darbesini sonsuz bir açlıkla beklemektesindir.
Her anını ağır çekimde kaydedersin beynine.
Çeliğin pırıltısı kamaştırır gözünü ağır ağır kalbine yaklaşırken.
Derken bir çığlık kopar içinden.
Katilinin gözlerine bakarsın.
Katiller cinayet mahallinde duramaz bilirsin.
Arkasını dönüp uzaklaşırken sana sunduğunu minnetle kucaklarsın.
Birini öldürmek kolay iş değildir, anlarsın.
Ağır ağır akar gider can bedeninden.
Acı seni ölümün kucağına taşır.
O kucakta bulurken huzuru,
Yeni doğacak olanın hayali belirir.
Çırpınırsın beyhude,
Sanki tutsan elini, son bir ümit.
Ancak yapamazsın,
Ümit yaşama dairdir.
Ve sonsuz karanlık yutar seni.

  1. PERDE
Bir tepede açarsın gözlerini,
Etrafın sonsuz mavi ile çevrili.
Onca ışık ve renk gözlerini kamaştırır.
Bulanıktır önce, ancak bilirsin,
Manzara hayallerini aşmıştır.
Etrafını saran kokular,
Tüm hayatlarını sana taşır.
Hızla bir göz atar ve anlarsın.
İhtiyacın olan her şey senledir.
Kulaklarını keşfedersin, ilk sesle.
Ne öğütler, ne bilgiler, ne hikayeler anlatır sesler.
Duymaya hazırsındır artık.
Sonra bedenine bakarsın.
Kanatlarının renklerine hayran kalırsın.
Bilirsin, kibir günah yazılmaz yeni doğanda,
Şefkatle fısıldanmıştır kulağına.
Yavaş yavaş doğrulursun, kanatlarını gerersin.
Derken Ulysseus’u fark edersin.
Gemileri hazırlıyor yeni bir yolculuğa.
Gülümseyerek bakar sana.
Kırlaşmış saçları bilgelikle,
Gözleri hep bir oğlan çocuğu.
Onun muhteşemliğine bakakalırsın,
Hayranlıkla tadını çıkarırsın.
O senin ruhunun diğer yarısı, tanırsın.
Kardeşindir, ağabeyindir, babandır, katilindir, aşığındır, yoldaşındır.
Tüm zarafetinle eğilirsin önünde,
Çünkü bilirsin o olmadan eksiksin.
Sonra kanatlarını açar,
Ve yarattığın dünyayı keşfe çıkarsın.
Aslında her şey bir hikayedir, bilirsin.
Ancak vazgeçemezsin, vazgeçmezsin.
Teslimiyete bir uçuş başlar, kanatlarını açtığın yerden.
                                                               25 Şubat 2012